Bankanın 98. kuruluş yıldönümü vesilesiyle Anadolu Ajansı’na yaptığı açıklamada, ekonomiye dair değerlendirmelerde bulunan Aran, dünyada şu anda yaşanan ekonomik sıkıntıların başlangıcının 2008 krizine dayandığını, bu krizin yarattığı sorunların henüz çözülemediğini söyledi.
Hakan Aran, “Merkez bankalarının 2008 krizini çözmek için aldığı kararlar ile tahvil alım programları kapsamında piyasaya likidite sağlamak üzere parasal genişlemeye gitmelerinin etkileri bugüne kadar devam etti. Piyasada bir para bolluğu oluştu. Özellikle Fed ve Avrupa Merkez Bankası piyasaya ciddi tutarlarda likidite sağladığında bu parasal bolluğun bir neticesi, sonucu olacağı belliydi.” diye konuştu.
“Asıl konu, 2008’den bu zamana kadarki hikâye…”
Aran, 2008 krizini çözmek için uzun vadeli etkiler gözetilmeksizin sadece o günün şartları altında uygun görünen aksiyonlar alındığına dikkati çekti.
Dünyadaki ekonomik sorunların, artık hiçbir ülkenin tek başına çözebileceği noktada olmadığını söyleyen Aran, şöyle konuştu:
“Herkes, o çözüm noktasını geçti. Çünkü 2008’den 2022’ye kadar küresel ölçekte izlenen yanlış politikaların, 14 yıldır halının altına süpürülen problemlerin, bazı şeylerin ‘sonra yaparız’ denilerek ötelenmesinin sonuçlarıyla karşı karşıyayız. O gün çözüm gibi görülen politikalar, aslında sonucunun ne olacağı, bugün nelere mal olacağı tahmin edilebilecek politikalardı. ‘Bas parayı, dağıt, bir şey olmaz…’ İşte bunlar, bugünü getirdi. Yaşanan küresel enflasyonda asıl konu 2008’den bu zamana kadarki hikâye. Şu anda bununla yüzleştik. Artık bunun küresel bir problem olduğu ve ancak küresel bir çözümle halledilebileceği bilinciyle hareket etmeliyiz.”
Parasal bolluk devam ederken “pandemi şokunun” yaşandığını anımsatan Aran, koronavirüs salgını sırasında dünyanın alışık olduğu tedarik zincirlerinin kırıldığını, üretilen ürünlerin tüketiciye ulaşamadığını, navlun bedellerinin anormal seviyelere çıktığını söyledi.
Aran, arz kaynaklı sorunlar ve kapanmalar nedeniyle devletlerin 2008 krizinde olduğu gibi yine para basarak teşvik paketleri açıkladıklarını hatırlattı.
Rezerv paraya sahip olmayan ülkelerin de bu yönde hareket etmeye başladıklarını ve hazinelerinin açık verdiğini ifade eden Aran, aşılanma sonrası normalleşme sürecinin başlamasıyla beraber talep patlaması yaşandığına dikkati çekti.
Arzdaki sorun giderilmeden talep arttığı için ürünlerin fiyatının hızla yükseldiğini belirten Aran, konuşmasını şöyle sürdürdü:
“Para bol, arz kısıtlı, arz edilenin de tedarik zincirlerindeki kırılmalar nedeniyle tüketiciyle ulaşmasında sorun var ve talep patlamış durumda. Bu nedenle küresel bir enflasyon olgusuyla karşı karşıyayız. Bu, ne devletlerin ne merkez bankalarının tek başına çözebileceği bir problem… Gerek ülkemizde, gerekse diğer ülkelerde uygulanan ekonomi politikaları, bu global sorunun çözümü için uygulanan alt başlıklar olarak değerlendirilebilir. Küresel enflasyonla karşılaştığımız bir dönemde, Rusya-Ukrayna krizi, bunun üzerine tuz biber ekti. Zaten petrolde, doğal gazda 100 doların üzerinde fiyatların konuşulduğu, bütün emtia ve ham madde fiyatlarının arttığı bir ortamda yüksek olan enflasyonu daha da artıran gelişmeler yaşanmaya başlandı. Böyle bir tabloda, yerel olarak enflasyon sorununu tek başına çözebilmek hiçbir ülkenin harcı değil. Şu anda hem gelişmiş ülkeler hem gelişmekte olan ülkeler, faiz artırıyorlar. Ve ‘sonuna kadar da artıracağız’ diyorlar.”
Aran, IMF ve Dünya Bankası gibi kuruluşların bu sürecin sonucunda küresel bazda resesyon olasılığının arttığını vurguladıklarına ve “Enerji fiyatı böyleyse, sen faizi böyle artırıyorsan, parayı da piyasadan böyle çekiyorsan bunun sonucu küresel durgunluk” dediklerine dikkati çekti.
“Gelecekte daha yaratıcı stratejiler izlenmesini gerektirecek önlemler konuşulacak”
Küresel çaptaki ekonomik problemlerin sadece para politikasıyla veya faiz artırımlarıyla çözülemeyeceğinin altını çizen Aran, yakın gelecekte bütün dünyada ülkeleri zorlayacak ve daha yaratıcı stratejiler izlemelerini gerektirecek önlemlerin daha çok konuşulacağını söyledi.
Dünyada siyasi risklerin azalmasının, savaşın durmasının ve barış ortamının hâkim kılınmasının enflasyonla mücadele açısından taşıdığı öneme işaret eden Aran, “Kırılan tedarik zincirleri tekrar devreye girmeli. Uyanık olanın, ön alanın kendini kurtardığı bir anlayışla gidilemez. Sadece G7 gibi oluşumlarla da yürüyecek şeyler değil. Daha geniş katılımla alınacak küresel kararlarla bu işin üstesinden gelinebilir.” dedi.
“Merkez bankalarının para politikası araçları bir mıknatıs gibi”
“Küresel açıdan böyle bir konjonktür varken, ülkemizde enflasyon yüzde 80’e dayanmışken faizin yüzde 13, 15 olmasının sorunun çözümüne bir etki etmeyeceğini, o aşamaları geçtiğimizi düşünüyorum. Bununla birlikte problemin ciddiyetinin de farkında olmamız gerekiyor.” diyen Aran, “Sorunların çözümü için ‘Merkez Bankası faizi indirsin, yükseltsin’ noktasının çok ötesindeyiz” yorumunu yaptı.
Hakan Aran, piyasa işleyişinin kendi dinamikleri olduğunu ve piyasa araçları arasında bir eşgüdüm olması gerektiğini belirterek, “Merkez bankalarının para politikası araçları da bir mıknatıs gibi bu dinamikleri yönlendiriyor. Fakat mıknatısı uzaklaştırdığınızda, bunu ne kadar oynattığınızın artık bir önemi kalmıyor.” diye konuştu.
“Ekosistemde, gezegenler arasındaki gibi denge var. Dikkatli ve titizlikle yönetmeliyiz”
Gezegenler arasında, yeri milimetrik bile oynadığında evrende ciddi değişikliklere neden olabilecek bir denge bulunduğunu söyleyen Aran, şöyle konuştu:
“Ekosistemde de buna benzer bir denge var. Enflasyon açısından da bu dengenin dikkatli bir şekilde ve titizlikle çok iyi yönetilmesi gerekiyor. Artık, bozulan dengeyi düzeltmek için bütüncül kararlar alınması, ciddiyetle uygun adımların atılması gereken bir noktadayız. 2008 global krizi tam olarak sona ermeden pandemiyle birleşti. O dönem çözülemeyen sorunlar bugün halen karşımızda. Ve bunların çözümü için bugün kitabın dışına çıkmak gerekiyor. O nedenle büyük resim içinde yeni şeyleri bulmak, yeni şeyleri keşfetmek gerekiyor.”
“Bilançolar üzerinde yüksek enflasyon, düşük faiz ortamı etkili oldu”
İş Bankası Genel Müdürü Aran, Türkiye’de şirketlerin bu dönemde açıkladıkları bilanço sonuçlarına ve yüksek karlılıklarına ilişkin değerlendirmesinde ise şu anda ülkedeki yüksek enflasyon ve düşük faiz ortamının, tüm kesimlerin bilançosunu etkilediğini ve yüksek kar rakamları açıklandığını söyledi.
Şirketlerin gerçek performansına, elde edilen bu sonuçların nasıl oluştuğuna iyi bakılması gerektiğini, bazen sonucun iyi görünmesinin yanıltıcı olabildiğini söyleyen aran, yüksek enflasyon nedeniyle gelirlerin olduğundan iyi, giderlerin ise olduğundan az göründüğüne işaret etti.
Aran, gelir-gider arasındaki fark nedeniyle de karların yüksek olduğunu belirtti.
Burada dikkat edilmesi gereken en önemli faktörün enflasyon olduğunun altını çizen Aran, konuşmasını şöyle sürdürdü:
“Enflasyon nedeniyle bilançolar olduğundan iyi görünüyor; enflasyon muhasebesi uygulamayınca, enflasyona göre düzeltme yapmayınca gerçek durumu anlayamıyorsunuz. Gerçekten iyi mi yoksa sadece görüntü mü iyi? O nedenle bilançoları, enflasyon muhasebesi sonrası değerlendirmek sağlıklı olur.”
Aran, bilançolar arasında veya bilançonun kendisi içinde şirketin performansına dayalı bölümleri iyi analiz etmenin çok kıymetli olduğunu vurguladı.
Dünya ekonomisinde bu kadar sıkıntı varken ve Türkiye’de enflasyon hızla yükselmişken şirket bilançolarının iyi olmasının kafaları karıştırdığını söyleyen Aran, “Enflasyonun yarattığı sorunları ve sanal görüntüyü iyi irdelemek, masaya yatırmak gerekiyor. Bir taraftan baktığınızda her şeyi iyi görebilirsiniz, yorumlayabilirsiniz. Ama diğer taraftan baktığınızda, çok karamsar olabilirsiniz. Burada kritik nokta, şirket bilançolarındaki karlılığı gelecekten ödünç aldığımızın farkına varmamız ve bunun ne kadar sürdürülebilir olduğu.” diye konuştu.
İzmir Tempo sitesinden daha fazla şey keşfedin
Subscribe to get the latest posts sent to your email.