Haberler | 10.09.2022 – 14:17
Esra Gezginci ile Esrarengiz İstanbul, NTV ekranında seyirciyle buluşan son bölümünde, İstanbul’un kalbi, ruhu tarihi yarımadası Fatih’in bilinmeyen yönleri ortaya çıkıyor. Tarihi sokaklar, külliyeler, Camii’ler Fatih’in saklı tarihi ile ilgili tüm bilinmeyenleri İstanbul İl Kültür ve Turizm müdürü Coşkun Yılmaz ve İstanbul Arkeoloji Müzeleri müdürü Rahmi Asal ile birlikte Fatih’in saklı tarihini keşfediyor.
Fatih Camii’ndeyiz. Buraya cami ve külliye inşa etmek isteyince patrikhane Pammakaristos Manastırına taşındı. Camii bir kilise üzerine mi inşa edildi?
“İstanbul mutlaka fethedilecektir. Onu feth eden kumandan ne güzel komutan. Onu feth eden asker ne güzel askerdir hadis-i şeriftir. Burada var, Fatih Türbesi’nin içinde var. Bu resim aslında Şeyh-ül İslam Mustafa Sabri efendinin damadının yapmış olduğu bir resim ve 1905 tarihinde yapılıyor. Abdülhamid’in islam birliği ve hilafet anlayışı siyesetini resimle destekleyen çok orijinal ve özgün bir çalışmadır. Yine büyük yazılar var. Geleneksel camlarıyla kandilleriyle geleneksel bir Osmanlı camisinin bütün zenginliğini ve hususiyetlerini burada görüyoruz.”
“Ortodoks Patrikhanesi’nin merkezi bu caminin bulunduğu yer. evet fatih burayı özellikle seçiyor ama zorla almıyor. Daha 1455’de patrik geliyor ve diyor ki ‘biz buraya bakamıyoruz, burayı yapamıyoruz, edemiyoruz, lütfen bize yardımcı olun ve bize başka bir yer verin’ diyor. Fatih Sultan Mehmet’in İstanbul’u feth etmeden önce son Roma İmparatoru Konstantin katolik Papa’dan yardım istiyor. Bu yardımın karşılığı olarak Papa ondan bir talepte bulunuyor diyor ki; ‘Siz katolikliği kabul edeceksiniz. Ortadoksluğu ve katolikliği birleştireceğiz ve Ayasofya’da katolikler ayin yapacak. Onlar yönetecekler. Siz bunu kabul edeceksiniz.’ diyorlar. Ve imparator bunu kabul ediyor. Dolayısıyla Fatih Sultan Mehmet İstanbul’u feth ettiğinde zaten ortadoksluk ortadan kalkmıştı. Fatih İstanbul’u feth edince ortadoksluğu yeniden ihya etti ama Fatih Külliyesi İstanbul’da otoritenin değiştiğini, İstanbul’da sahibin değiştiğini, İstanbul’un yeni bir medeniyete, yeni bir inanca evsahipliği yaptığının da bir simgesi olmuştur.”
“Fatih Sultan Mehmet buraya Fatih Camii’yi yaptırmamıştır. Fatih Külliyesi yaptırmıştır. Osmanlılarda külliye geleneği vardır. Merkez camidir ama bir düzine sosyal, siyasi, iktisadi, içtimai, sağlık, eğitim vb. ihtiyaçlara cevap verecek şekilde yapılandırılmıştır. Fatih Külliyesi Fatih zamanında taa Malta tarafında başlar Saraçhane’ye, Şehzadebaşı’na kadar uzanan bir yapı topluluğudur.”
Kanuni Sultan Suleyman’ın kızı Mihriman Sultan’ın kocası ve aynı zamanda da sadrazamı olan Damat Rüstem Paşa 1561 yılında vefat ediyor. Kanuni Sultan Süleyman hem damadı hem de sadrazamı olan Rüstem Paşa için bir cami yaptırılması fermanını veriyor. Rüstem Paşa’nın böyle bir vasiyeti mi vardı yoksa, Kanuni’nin bir jesti mi?
“Şimdi vaziyeti üzerine yapılmış olması için ben öldükten sonra benim adıma bir cami yapın diye bir vasiyette bulunması lazım caminin tarihine baktığımız zaman inşaat tarihine bu mümkün değil muhteşem Kanuni Sultan Süleyman sözünü ettiğimiz önünnde orduların duramadığı yedi cihanın boynunu büktüğü bir padişah döneminde sadrazamlık yapmış olması ve burada cami yapılmasına izin verilmesi bir ayrıcalıktır. 15 milyon duka altını var 780 bin has altını var 1700 kölesi var 815 hanı var 78 su değirmeni 5000 cilt kitabı var çok sayıda sadece burda değil imparatorluğun çeşitli bölgelerinde çok sayıda eserler yaptırmış.”
“Zenginliğini varlığını Allah rızası için kullarının istifadesine sunarak sevap defterini sadaka-i cariyesini devam ettirip amel defterini açık tutmak ama tabi tarihçilerin huyudur bunun yanına farklı yorumlar yaparlar şu yorumları yaparlar bende buna kısmen katılıyorum toplumda çok kötü bir imajı var Rüstem Paşanın özellikle Şehzade Mustafa’nın ölümünden sonra mesuliyetinden doşayı 1553’te Şehzade Mustafa sefer esnasında ordugaha davet edilip öldürüldüğü zaman orda kaos çıkıyor büyük bir öfke oldupu zaman Kanuni Sultan Süleyman o öfkeyi yatıştırmak için Rüstem Paşayı azlediyor. Sadrazamlıktan ölümü bile gündemde ama kanuniye hürrem sultanın yazdığı bir mektup var damadı için şefaat dileniyor”
Hırkâ-i Şerif’in, Veysel Karânî’den Abdülmecid’e uzanan hikayesini sizden dinlemek isterim…
“Veysel Karani Hazretleri annesiyle beraber yaşamaktadır. Yalvar yakar annesinden peygamber efendimizi görmek için izin alıyor ama annesi bir şart koşuyor. Diyor ki ‘gideceksin, bir günde geri döneceksin, beklemeyeceksin’ diyor. O da annesine söz veriyor. Kalkıyor Medine-i Münevvere’ye geliyor. Ancak maşukun aşıkına duyduğu hasreti anlayabileceği bir bekleyişle bekliyor. Fakat peygamber efendimiz gelmiyor ve çok mahzun bir şekilde annesine vermiş olduğu söze riayet etmek için her şeyden daha çok istediği peygamber efendimizi görme arzusuna nail olmadan geri Yemen’e dönüyor. Tabi peygamber eendimiz mucizelerin peygamberidir aynı zamanda. Veysel Karani’nin gelişinden haberdar. Annesine gösterdiği hürmetin ve muhabbetin bir hatırası olarak üzerindeki Hırk-i Şerif’i çıkarıyor ve Hz. Ali ile Hz. Ömer’e bunu Veysel Karani’ye hediye edin diyor.”
“Hırka-i Şerif Camii’nin hikayesi aslında Hırka-i Şerif’in İstanbul’a gelişiyle yakından ilgilidir. Doğru, biz buna muhafız aile diyoruz. Bu Hırka-i Şerif’in şahsi miras olarak kabul görüşüdür. Hırka-i Şerif’in İstanbul’a gelişi 1. Ahmet Devri’nde vukuu buluyor. Sultan Abdülmecid çok enteresan kendi kişiliği olan bir insandır. Hırkanın İstanbul’da bulunmasının şerefinin bir gereği ve bundan nasipdar olmak için bugünkü Hırka-i Şerif Camii’ni yaptırıyor.”
- Etiketler :
- Haberler
İzmir Tempo sitesinden daha fazla şey keşfedin
Subscribe to get the latest posts sent to your email.